Şehirler, ülkeler marka olabilmek için simgeler yaratırlar. Bu simgeler onların marka bilinirliğini artırır, dolayısıyla turizmine ve ekonomisine katkı sağlar. İngiltere’de ve özellikle de Londra’da bunlardan birisidir. Londra deyince aklınıza ne gelir? Çift katlı kırmızı otobüsler, kırmızı telefon kulübeleri ve yangın söndürme kulübeleri. Bunlar gri tonlardaki Londra’nın içindeki kırmızı güçlü simgelerdir. Bunları destekleyen bilinen adıyla “Big Ban” ya da resmi ismiyle Elizabeth Kulesi, “London Eye” ve “Underground” levhalarının olduğu metro istasyonlarıdır. Her undergroundu gördüğümüzde biliriz ki bu simge Londra’ya hastır. Yani underground, Londra metrosunu simgeler.
O kadar turistiktir ki, bütün hediyelik eşyaların içinde underground yazısını görür ve o istasyon hattının simgelerini turistik eşya olarak bile alabilirsiniz. Bu kadar mirası ve marka değeri güçlendirecek simgelerdir bunlar.
Londra metrosundan bahsedecek olursak, dünyada yaşanacak en enteresan metrolardan bir tanesidir Londra metrosu. 1863 yılında kurulan Londra metrosu dünyanın en eski metroları arasında kabul edilir. Hatta elektrikli trenin kullanıldığı ilk hat olarak görülür. Metro hattı oldukça eskidir. Hatta ikinci dünya savaşında insanlar tarafından sığınak olarak da kullanılmıştır. Londra metrosu her ne kadar sık arızalansa da, kendini geliştirip iyileştirebilen bir yapısı vardır.
İlk işletmeye başlayanlar özel şirketken sonra toplu taşıma aracı olarak görülmüş, devlet kontrolüne geçmiş, 1933 yılında da toplu taşıma aracı olarak kabul edilmiştir. Toplamda 270 istasyonu, 400 km uzunluğu olan ve Şangay metrosundan sonra en uzun hatta sahip olan bir metro sisteminden söz etmek mümkün. Sistemin yüzde 45’i yerin altındadır. Yani Londra metrosunda kişinin dünyayla ilişkisi kesilir. Kimi istasyonlarda iki, kimilerinde üç kat aşağı inersiniz.
Londra metrosu, Paris ve Moskova’dan sonra Avrupa’nın en kalabalık üçüncü, dünyanın da en yoğun 11. metrosu olarak kabul edilir.
Eğer tahsilinizi Londra’da yapacaksanız, yahut seyahat ve konaklama amaçlı Londra’da bulunuyorsanız, Londra metrosuna binebilmek için günlük kartlardan satın alabileceğiniz gibi, indirim imkanı sağlayan oyster denilen kartlardan da alabilirsiniz. Eğer uzun süreli Londra’da yaşayacaksanız bu kartlardan edinmeniz son derece mantıklı olacaktır. Fiyat olarak da kişiye avantaj sağlar. Oyster kartları elde ettikten sonra bunları dolum makinelerinde ister kredi kartıyla, ister nakit parayla kartınıza yükleme yapabiliyorsunuz. Kartınızı girişte basıyorsunuz, ama girişte bastığınız yer sadece sizin nerede olduğunuzu tespit ediyor.
Londra metrosundan çıkarken kartınızı tekrar okutmak zorundasınız. Yani sistemde o kartı tekrar basmak zorundasınız. Bu da sizin nerede indiğinizi tespit ediyor ve aradaki farka göre sizin oyster kartınızdaki hesabınızdan para çekiyor. Bu yüzden tek geçişlik kartlar fiyat olarak olabildiğince pahalıya geliyor. Eğer Londra’da eğitim yahut konaklama anlamında uzun süreli ikamet edecekseniz oyster kart kullanmanız size her anlamda avantaj sağlayacaktır.
Londra metrosu kışın sıcak ortamıyla keyif verirken, yaz sıcağında biraz bunaltıcı olabilmektedir. İş çıkış saatlerinde Londra metrosu hayli renkli bir havaya bürünür. Kalabalıklığı, insan profilindeki çeşitlilik, değişik milletten ve ırktan insanlar, değişik kıyafetler Londra metrosunu renkli kılan en önemli detaylardır. Londra metrosu dünyanın hemen her ırkına mensup insanların toplanma yeridir adeta. Karmaşa gibi görünen bu yapıda bir ahenk vardır. Kimse kimseye dönüp bakmaz, kimse kimseyi yadırgamaz, kimse kimseyle gerekmedikçe iletişime geçmez. Londra metrosunda bizim ülkemizdeki gibi yaşlı, rahatsız yahut hamile kişilere yer verme gibi bir adet de yoktur.
Londra metro istasyonlarının en güzel taraflarından biri de konser salonlarına benzemeleridir. Metroya binmek için yerin altına doğru indikçe envai çeşit melodiyle karşılaşmak mümkündür. Adeta mini bir konser yaşar, kısa bir anlığına da olsa kulağınızın pasının silindiğini hissedersiniz.
Underground’larda metroya inerken yahut çıkarken mutlaka merdivenin sağ tarafında durmak zorundasınızdır. Bu artık tamamıyla oturmuş bir kültürdür.